HACE- I CIHAN
►HOCACİHAN
Hoca Cihan'ın sırrı çözülüyor
Hicri 616, miladi 1219 yılında Konya şehir muhafızlarının komutanlığını yapan Hoca Cihan’ın sarayının Sarayköy'de bulunduğu iddia edildi.
05 Mart 2008 / 09:24ReklamKonya’nın önemli bir semtine ismini veren Hoca Cihan’ın sarayının Sarayköy mevkiinde bulunduğu iddia edildi.
Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikail Bayram, I. Alaaddin Keykubat döneminde Konya şehir muhafızlarının komutanı olarak görev yapan Hoca Cihan’ın Hace-i Cihan olarak ünlenen Ahmed bin Kayser bin Süleyman olarak ünlenen zat olduğunu belirterek “Ahmed bin Kayser, 1219’da, yani I. Alaaddin Keykubat, Konya’nın dış surlarını yaptırmaya başladığında Konya şehir muhafızlarının komutanıydı. Konya’nın dış surları yapılmadan önceki dönemlerde bu kaleler son derece önemli ve neredeyse Konya’nın kilidi konumundaydılar. O yüzden Konya’daki şehir muhafızlarıyla kale arasında sıkı bir irtibat ve haberleşme vardı. Bu yüzden Hace Cihan’ın Gevale ve Takkeli dağda bulunan iki ayrı kaledeki askerlerle şehir arasındaki irtibatı ve haberleşmeyi sağlamak amacıyla bugün ismiyle ünlenmiş ve türbesinin de bulunduğu semtte evi vardı. Ama birliğin asıl komuta merkezi Takkeli dağın eteklerindeki Sarayköy olarak bilinen mıntıkadaydı. Hace Cihan buradan hem Takkeli’deki asıl garnizonla hem de şehirle irtibat kurardı. Büyük bir ihtimalle Sarayköy ile hem şehir hem de kale arasında gizli bir geçit de bulunuyordu” dedi.
MATRAKÇI NASUH’UN MİNYATÜRÜ TAM ÇÖZÜLEMEDİ
Selçuklu saraylarıyla ilgili yeterli bilgi sahibi olmadığımızı belirten Prof. Dr. Mikail Bayram, Kubad-Abad Sarayı’nın da 1950’li yıllarda keşfedildiğine dikkat çekerek, “Feridun Nafiz uzluk’un çabaları sonucu bulunan bi saraydan sonra Sarayköy’deki sarayın yerini bulmak için çalışmalara başladık. Matrakçı Nasuh’un 1600’lü yıllarda çizdiği Konya minyatürüne dikkat edilirse, şehir ile Takkeli ve Gevale’deki kaleler arasında, Sille suyunun batısında bir yapının çizimi görülebilir. Bana kalırsa, burası Hoca Cihan’ın Sarayköy’de bulunan sarayıdır” diye konuştu.
Ünlü Osmanlı nakkaşı Matrakçı Nasuh’un Konya minyatüründe Konya’nın o dönemki bütün önemli yapılarını çizdiğini belirten Prof. Dr. Bayram, “Sözgelimi sur dışında yer alan Mevlana Türbesi, Sadreddin Konevi Türbesi, sur içinde yer alan Şerefeddin Herevi Camii ve türbesi gibi yapılar belirgin bir şekilde minyatüre işlenmiştir. Aynı şekilde Gevale’nin eteklerindeki Sarayköy civarında böyle bir yapının çiziminin bulunması dikkat çekici. Sarayköy Osmanlı kayıtlarında da hep aynı biçimde geçiyor. Yani buraya Sarayköy denmesinin bir sebebi de burada Hoca Cihan’ın küçük bir sarayının bulunmasıdır” diye konuştu.
Matrakçı Nasuh’un minyatürüne işlediği sur içi yapılarının tamamı hakkında şu anda yeterli bilgi de bulunmadığına işaret eden Prof. Dr. Mikail Bayram, “Minyatürde gösterilen bütün yapıların çözümlenmesi bize Konya tarihi hakkında epey yeni bilgi sağlayacak umudundayım” dedi.
Matrakçı Nasuh’un Konya minyatüründe Hoca Cihan’ın sarayı Sille suyunun batısında ve Gevale kalesinin eteklerinde gösteriliyor
Hoca Cihan’ın Sadreddin Konevi Kütüphanesi’ne vakfettiği kitabın vakfiye kaydı.
⇒-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------⇒
►HÂCE-İ CİHAN’IN VAKFETTİĞİ
BİR KİTAP VE VAKFİYESİ
Konya Selçuklu’nun başkenti; Yusuf Ağa ise Kütüphanesi adeta Selçuklu’nun hafızası durumunda; Ayrıca 1984 yılında açılan Bölge Yazma Eserler Kütüphanesi bugün Anadolu’nun belleği durumundaki eserlerin merkezi haline gelmiştir.
İstanbul’daki kütüphanelerde bulunan kitapların, yıllar önce katalogları hazırlanmış olup, bu eserler yerli yabancı bilim adamları tarafından adeta didik didik incelenmiştir.
Ancak Konya’daki eserlerin birçoğuna el sürülmemiş, bu eserler birer hazine gibi uyumakta ve esrarlarını korumaktadır. Bu tarihi kaynaklar tarandıktan sonra hiç umulmadık, taze ve orijinal bilgiler, ilmin ve tarihin pek çok kör düğümlerini çözecektir. III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan’ın Kethüdası Yusuf Ağa tarafından 1794 yılında kurulmuş olan, Yusuf Ağa Kütüphanesi 3186 cilt içerisinde 5152 eseriyle araştırmacıları beklemektedir.
Kütüphanemizdeki tetkikimiz sırasında 5467 numaralı “Şerhu’t Tasavvuf fi Marifeti’l Tasavvu”f (Müellifi: Ebu Bekir Muhammed bi İbrahim el Buhâri el Kalâbâdi) isimli eser Hâce-i Cihân tarafından bağışlanmış olup, büyük bir ihtimalle Hace-i Cihan kendi el yazısı ile kitaba bir de vakfiye yazmıştır. Bu vakfiye ile “Hocacihan” olarak bildiğimiz “Hâce-i Cihân”’nın dedesin adının Ahmet, babasının adının Kayser, kendi adının Süleyman olduğunu, Hace-i Cihan olarak da şöhret bulduğunu; en önemlisi de bu zamana kadar Tüccar olarak bilinen Hoca Cihan’ın , vakfiyede geçen “el-Emir” ve “el-Melik” ifadelerinden, bir devlet adamı olduğunu öğreniyoruz.
OKUNUŞU:
Vakafe el-Emîr el- Kebîr el-Hasîb en-Nesîb el-Melik, Melikû’l-kibâr, el-Mustahfaz Muvahhidîn, Ahmed Kayser bin, Süleyman el-ma’rûf be Hâce-i Cihân ale’z-zâviye es-Sadriyye radıyallahu anh şartı inne’l-cemîl minha’l-ebhese ve beyyene “femen beddelehû ba’demâ semiahü fe innemâ ismühû âlellezîne yübeddilûneh innallâhe semiûn alîm” fi târîh ışrîne Ramazan sitte ve sitte mie (616/1219)
